Obeziteyi Sevimli Cümlelerle Anlatmak Doğru Değil

Obeziteyi Sevimli Cümlelerle Anlatmak Doğru Değil

Obeziteyi Sevimli Cümlelerle Anlatmak Doğru Değil
Obeziteyi Sevimli Cümlelerle Anlatmak Doğru Değil

“Yok, canım ben hep balık etliydim”, “Bu çocuk bebekliğinde de böyle tombikti” gibi cümlelerle obezitenin sevimli hale getirilmesi tehlikeyi önemsiz hale getirmiyor. Tehlikeye bu şekilde yaklaşmak bir günde hatta bir yılda ortaya çıkmayan obezite için önlem alınmasında da gecikmelere neden olabiliyor.  Çağın hastalığı olarak görülen obezite aslında zamanında alınan tedbirlerle çok ciddi oranlarda önlenebiliyor. Toplum içinde çığ gibi büyüyen obezitenin tedavisinde son 20 yıldır cerrahi yöntemler ön plana çıkıyor. “Obezite ameliyatı kimlere yapılmalı?”, “Herkese aynı ameliyat mı yapılıyor?”, “Obezite ameliyatı kararı alırken nelere dikkat etmek gerekiyor?” Obezite ile ilgili merak edilen soruların yanıtları için Memorial Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Babek Tabandeh ile konuştuk.  

Sizi tanıyabilir miyiz? İsminiz obezite cerrahisinde ön plana çıkıyor. Sizi obezite cerrahisine iten neden nedir?

İran Irak savaşı yıllarında lisedeyken Türkiye’ye geldim. Lise diplomamı burada aldım. Üniversitesi eğitimimi Çukurova Üniversitesi’nde ve Genel cerrahi ihtisasını Ege Üniversitesi’nde bitirdim.  ABD, Almanya, Fransa, Belçika gibi ülkelerde farklı tarihlerde eğitimlere gittim. Doktor olarak hastalarımızın sağlığına dokunabilmek farklı bir duygu ama cerrahi alanında bu biraz daha bariz hissedilebiliyor. Özellikle obezite cerrahisine yönelmemin altında da bu his yatıyor. Kişiyi obeziteden kurtarıp görsel olarak çok hızlı ve belirgin bir değişim yaşatmanın yanında onun birçok yandaş hastalığından kurtulduğuna şahit oluyorsunuz. Metabolik ve ruhsal anlamda düzelen ve örneğin uzun yıllardır hiç zıplayamayan hastanızın verdiği kilolar sonrası zıplayabildiğinde yaşadığı mutluluğu görebiliyorsunuz. 

Obezite nasıl bir hastalık?

Obezite vücudumuzdaki yağ miktarının normalinden daha fazla olmasıdır. Normalde herkesin vücudunda %10 – 15 arası bir oranda yağ olması gerekiyor. Zaten bu sağlığımız içinde gereklidir. Ama yağın fazla olması hem fiziksel hem de kimyasal olarak vücudumuzu etkiliyor. Yağ oranının daha da artmasıyla birlikte birçok metaboliksel denge bozuluyor. Obeziteyle birlikte başta tip 2 diyabet, yüksek tansiyon, kanser, kalp damar hastalıkları olmak üzere 200’den fazla hastalık ortaya çıkabiliyor. Fiziksel ve kimyasal rahatsızlıkların yanında imaj nedeniyle; depresyon, okul ve işyerinde başarısızlık, toplumdan soyutlanma gibi sosyolojik ve psikolojik problemler de yaşanabiliyor. Dolayısıyla kişinin hayatının ve sağlının her alanını olumsuz yönde etkileyen ciddi bir hastalıktan bahsediyoruz.

 OBEZİTENİN SEVİMLİ CÜMLELERLE ANLATILMASI TEHLİKEYİ BÜYÜTÜYOR

Çevremizde kilolu insan sayısı her gecen gün artıyor. Obezitenin bu kadar yaygınlaşmasının nedeni nedir?

Ne yazık ki hepimizin yaptığı, obeziteyi sevimli cümlelerle anlatma yanlışı var bundan bahsetmek gerekiyor. Bu hatayı genellikle obezite hastalığı olan kişinin en yakınındaki anne baba kardeş gibi kişiler yapıyor. “Oğlum biraz göbeğin çıktı ama obez de değilsin”, “Yok canım sen hep balık etliydin”, “Bu çocuk bebekliğinden beri hep böyle tombik” “Erkek adama az göbek yakışır”, “bayanda ayva göbeği güzel olur” ve benzeri cümlelerle duruma yaklaşmak tehlikeyi önemsiz göstererk büyümesine neden olabiliyor. Genetik etkili ancak bu genler 300 sene önce de vardı ama obezite hastalığı bu kadar yaygın değildi. Yani genlerimizde var deyip bunun arkasına saklanmak doğru değil. Biz genetik faktörü harekete geçirmek için neredeyse elimizden gelen her hatayı yapıyoruz.

Bizim hatalarımız neler?

Bir kere artık tükettiğimiz gıdaların ve yaşam tarzımızın 40 yıl öncesiyle aynı olmadığı kabul etmemiz gerekiyor. Yani dedem şu kadar tereyağı yerdi 90 yaşında tarlada çalışıyordu söylemi bir gerçek olsa da bizi doğru yere götürmüyor. Eski nesil daha doğal beslendi ancak bizim artık bunu günümüzde hayata geçirmemiz çok kolay değil. Sentetik, hormon katkılı, kimyasal madde destekli gıdalar hayatımızın her alanına girmiş durumda ve bu ürünler çok ucuz. Sadece tüketilen gıdanın kalitesi değil tabii ki. Günlük ihtiyacımızdan çok daha fazlasını tüketiyoruz. Neredeyse hiç kimse acıkmanın ne olduğunu bilmeyecek duruma geldi. Her etkinliğin her işin içinde bir şeyler yemek veya içmek var. Tabii gelişen teknolojiden de bahsetmek gerekiyor. Teknolojiyi kötülemek mümkün değil elbette ancak teknolojiyi bazen gereksiz olarak aşırı kullandığımız da bir gerçek. Beslenmemiz bozuk, kimyasal maddeleri çok kullanıyoruz, hayat tarzımız çok makineleşti, hareketimiz çok azaldı. Yürümek yerine otomobil kullanıyor, kitap okumak veya uyumak yerine sabahlara kadar televizyon izliyoruz. Spor alışkanlığımız yok, Aktif olarak vücut kaslarımızı kullanmak yerine kendimizi kandıracak basit ve yetersiz uygulama ve egzersizler hatta makinelerin peşinden gidiyoruz. Ve tabii ki stres oranımız çok yüksek.

GECE ÇALIŞANLAR OBEZİTEYE DAHA YATKIN

Uyku obezite için önemli mi?

Uyku saatimiz, kaç saat uyuduğumuzla beraber uykunun kalitesine de çok önemli. Belki günde 8 saat uyuyorsunuz ama bunun hangi saatler arası olduğu bile önemlidir. Geç yatıp geç kalkan birisiyseniz bu bile obezite için bir etken olabilir. Güneş ışığına maruz kalınan süre, gün değişiminin yaşanması, sürekli kapalı karanlık bir ortamda floresan ışığın altında çalışmak gibi etkenler vücudun hormon dengesini belirliyor. Yapılan çalışmalar, çok uyumanın dışında az uyumanın da obezite oluşumunda etkili. Ayrıca sürekli gece çalışanların obezite için daha yüksek risk altında olduklarını da biliyoruz.

 ÇOCUKKEN GEÇİRDİĞİNİZ HASTALIKLAR OBEZİTEYİ TETİKLEYEBİLİR

Su içsem yarıyor diyen bir grup var. Bu gerçekten doğru mu?

Beynimizde bizi korumak isteyen ve aslında bizi sağlıklı ve uzun yaşatmak isteyen bir mekanizma var. Bu mekanizma, modern yaşam etkisiyle bozulabiliyor. Çocukluk çağında geçirilen beyin travması, sara nöbetleri veya astım atakları için alınan tedavilerin bile bu mekanizmayı etkileyebilir. Beynimizdeki mekanizma fiziksel veya ruhsal streslerden etkilenince sağlıklı olmamız için daha fazla kiloda olmamız gerektiğine karar veriyor. Diyet ve spora rağmen bir türlü kilo veremeyen veya verdiğini hızla geri alan bireylerdeki kilo denge mekanizması bir şekilde bozulmuş insanlardır. Bu insanların metabolizması düşecek, kasları daha az çalışacak, daha çok uyuyacak, daha hareketsiz kalacak, midesi çok hızlı boşalacak, çok çabuk acıkacak ve aldığı gıdanın neredeyse hepsini yağa çevirip depolayacak. Bu döngü kırılmazsa beyindeki mekanizma her stres yaşadığında daha fazla kiloyu hedefleyerek vücudu bunu yapmaya zorlayacak. Su içmek şişmanlığa neden olamaz ancak bu mekanizma ile neden bazı insanlar diğerlerine göre göreceli olarak daha yedikleri halde kolay kilo aldıklarını açıklamaktadır.

 Peki bu döngü kırılabilir mi?

Çok zor olsa da mümkündür. Bunu ancak eğitim, bilgi ve bilinçle yapabiliriz. Hayat tarzı ve çevre koşullarını kökünden değiştirip obeziteyi tetikleyen uyaranları ortadan kaldırarak diyet ve egzersiz ile başarılı olmak mümkündür. Canınız her zaman daha az hareket etmek, dinlenmek ve daha çok hatta daha çok kalorili gıda tüketmek isteyebilir. Ama tüketeceğiniz başta yağlı ve tatlı gıdalar olmak üzere sentetik ve bol kalorili gıdaların sizin sağlığınıza ne kadar zararlı olduğunun bilincine varıp kendinizi tutmak değil zaten size zarar vereceğini inandığınız besinlerden vazgeçerseniz bu döngüyü kırmak mümkün.

 SADECE FİZİKSEL DEĞİŞİM DEĞİL HORMONAL DEĞİŞİM DE SAĞLANIYOR

Obezite cerrahisinin zayıflamadaki rolü nedir?

Obezite cerrahisi ile mideni hacminin küçülmesi, bağırsak hareketinin artması, gıdaların daha az emilmesi gibi etkiler tabii ki çok önemli. Ancak obezite cerrahisinin etkilerini sadece fiziksel etki olarak değerlendirmek yanlış olur. Şeker metabolizmasını kontrol eden birçok hormon obezite ameliyatıyla değişmiş oluyor. Yağ metabolizmasını, açlığın hissedilmesini ve kalorinin depolanma uyarısını veren hormonlarda da değişiklikler ortaya çıkar. Bağırsaklarımızın içerisinde yaşayan ve aslında sağlığımız açısından yaşaması da gereken, bize faydalı bazı mikropların çoğalması ortaya çıkar ve safra sisteminin salgılarının karakteri daha kaliteli hale gelir. Obezite cerrahisinin ardından yaşanan tüm bu denge ve hormonsal değişimler bahsettiğimiz beyindeki kiloyu ayarlama merkezini de etkileyerek daha düşük kiloda vücudu güvende algılamasını sağlayabilir. Böylece kilo vermek ve diyet ile spor yapmak konusunda hasta daha az dirençle karşılaşıyor. Bu da daha sağlıklı ve daha kalıcı kilo vermesini sağlıyor.

 Obezite cerrahinde hastaya özel yöntemler var mı?

Obezite cerrahisi deyince tek tip bir ameliyattan bahsetmiyoruz. Seçilecek cerrahi yöntemin hastaya göre belirlenmesi gerekiyor. Hastaya uygun olmayan cerrahi yöntemin tercih edilmesi başarısızlığı da beraberinde getirebiliyor. Cerrahi yöntem tercihinde hastanın, fiziki durumu, yaşı, yaşam tarzı, beslenme düzeni, var olan sistemik hastalıkları gibi birçok faktör göz önüne alınarak karar veriliyor.

 

Obezite ameliyatından sonra tekrar kilo alan insanlarla karşılaşabiliyoruz. Bunun nedeni nedir?

Bunu tek bir nedene bağlamak doğru olmayabilir. Hasta ve cerrahın ortak sorunu olarak değerlendirilen tekrar kilo alımı her zaman başarısızlık olarak nitelendirilemez. Verilen 80 Kg sonrası 9-10 kilonun geri alınması veya bir miktar geri almak ancak halen diyabet ve kalp sorunlarından arınmış olmak da başarısızlık değildir. Doğru cerrahi yöntemin seçilmesi, diyet programının iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Müzmin ve tekrarlama yeteneği olan bir hastalıkla mücadele verildiği unutulmamalıdır. Bir tedavi denenip başarılı olunmadıysa ikinci tedavi denenmelidir. Bu bir ekip işidir. Cerrah ekibin lideri olabilir ancak dahiliye ve endokrinoloji bilimleri uzmanları, psikiyatrik ve psikolojik destekler ve diyet uzmanlarının yardımı olmadan başarılı olması olası değildir. Gerekirse ilaç takviyeleri kullanılmalıdır. Bir tansiyon hastasına ilaç başlanıp hastanın tansiyonu normale düşmeyince yapacak bir şey yok evinize dönün mü diyoruz? İkinci bir tedavi yolu aranıyor. Obezite’de nadiren de olsa hiçbir girişime yanıt vermeyen hastalara rastlanabilir ancak ikinci ve üçüncü cerrahiler dâhil tüm obezite tedavi seçeneklerinin içinde yer aldığı bir sistem yüksek ihtimal ile başarıya ulaşacaktır.

 Kilo veremeyen hastaların tekrar obezite ameliyatı olma şansı var mı?

Çok rahatlıkla olabilir. Hatta birden fazla defa revizyon cerrahisi uygulanan hastalar mevcut. Ancak bu her geri kilo alımında hemen cerrahiye karar vermeliyiz gibi algılanmamalıdır. İlk operasyonun başarısızlığının nedenlerini derinlemesine araştırmak ve bu nedenleri ortadan kaldıramazsak bir sonraki operasyonun da başarısız olması muhtemeldir.

 Ameliyatın ardından kilo verilmesiyle obezitenin etkilediği hastalıklar da düzeliyor mu?

Obezitenin 200’den fazla hastalığna neden olabileceğinden bahsetmiştik. Bu hastalıkların büyük bir kısmı obezitenin ortadan kaybolması ile tamamen düzelebiliyor. Bazıları tamamen düzelmezler ancak obezite cerrahisi sonrası kilonun normal gelmesi ile bu hastalıklar daha kolay ve daha etkin bir şekilde kontrol altına alınabilir. Örneğin yüksek kan basıncı (hipertansiyon) tamamen düzelmeyebilir ancak daha düşük doz ilaç ile daha sağlıklı bir düzeye inebilir. Bazen de daha var olmayan ancak riski yüksek olan bazı hastalıkların ileride ortaya çıkmaları engellemiş oluyoruz. Veya var olan hastalıkların gelecekte komplikasyonlara neden olması şansını ortadan kaldırıyor veya azaltıyoruz. Örneğin obezite ameliyatı ile sağlıklı kilolara kavuşan kişinin kuşkusuz meme, kalın bağırsak ve pankreas gibi kanserlere yakalanma riski azalıyor. Ancak bu hasta bu sayılan kanserine asla yakalanmayacak diyemeyiz. Obezitenin ortadan kalkmasıyla bel fıtığı veya kas iskelet hastalıkları gibi rahatsızlıkların ilerlemesi dururken yarattığı sorunlarda gerileme gözlemlenebiliyor. Obezite ve metabolik cerrahi kuralları çerçevesinde tedavi edilen Tip 2 diyabet hastalarının şeker seviyeleri tamamen normale dönebiliyor. Hiç diyet yapmadan ve hiç ilaç kullanmadan tamamen normal şeker seviyesiyle hayatına devam eden bir tip 2 diyabet hastası haline gelebiliyor. Tabii diyabet hastalarında obezite ameliyatı sonrası ortaya çıkacak tablolar farklı olabilir. Hiç diyete veya ilaca gerek kalmadan hayatını sürdürebilen hastalar olduğu gibi ilaç kullanmayan ama diyet yapmak zorunda kalan hasta grubu da olabiliyor. Hastanın kaç yıldır diyabet olduğu, ne kadar ciddi diyabeti olduğu, kaç yıldır ilaç kullandığı, diyabetin komplikasyonlarının ne kadar geliştiği gibi birçok etken sonuç üzerinde etkili olabiliyor. Hastaların büyük bir çoğunluğu ameliyattan 2-3 gün sonra hastaneden taburcu olurken yani daha kilo vermeye başlamadan şeker seviyeleri normal seviyelerde ve ilaç kullanmaya gerek kalmadan taburcu oluyor.

Op. Dr. Babek TABANDEH

GENEL CERRAHİ UZMANI

 

 

 

 

İlginizi Çekebilir !

Çağımızın En Önemli Sorunu; OBEZİTE

Çağımızın En Önemli Sorunu; OBEZİTE

Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Obezite …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir